Sabah gazetesi’nde geçtiğimiz gün yayınlanan bir habere göre konut kredilerinde yüzde 75’i kredi yüzde 25’i peşinat alması gereken, ancak peşinat bölümünü de tüketiciye ihtiyaç kredisi olarak kullandıran bankalara ceza yağacak.
Habere göre, BDDK başkanı tevfik bilgin özel bir ekip oluşturdu. Ekip 15 gün içinde raporunu hazırlayacak ve bunu kurula sunacak. Kurul da önlemleri masaya yatıracak. Konut kredisinde yönetmeliğe aykırı hareket eden bankalara BDDK Tarafından ceza kesilecek. Türkiye bankalar birliği genel kurulu’nda konuşan bilgin ücret ve komisyon, bireysel ve konut kredileri konusunda üç örnekler ve pazar payı kaygısıyla hareket eden bankalara “Gerekirse banka bazında tedbir alırız.”diye uyardı.
BDDK’nın konut kredilerini düzenlemeye ilişkin kararı geçen yıl aralık ayında yayınlamıştı. Bankaların vereceği konut edinme amaçlı kredilerde, kredi tutarının söz konusu gayrimenkul değerinin yüzde 75’ini aşmaması kararı almıştı.
Konut kredilerinde kredilendirilebilen tutarın üst sınırı olarak konut ekspertiz bedelinin %75’ini aşmaması kuralı aslında Türkiye’de oturtulmak istenen mortgage sisteminin sağlıklı çalışmasına yönelik bir düzenleme. Konuyla ilgili olanların ve yazılarımızı takip edenlerin bileceği gibi, mortgage sisteminde sadece kredi bacağı bulunmamakta. Söz konusu kredilerde alınan teminatların veya faiz ve gelirlerinin menkul kıymetleştirecek ihraç edilmesini, ihraç edilen menkul kıymetlerin ikincil piyasa ve borsalarda alım satımını da içeren karmaşık bir sistem bahsediyoruz. Özellikle menkul kıymetleştirme sırasında değerleme yapılırken kredi ve bu krediye karşılık alınan teminat portföyleri mercek altına alınarak çeşitli kriterler açısından incelenir. Portföyün kalitesini belirleyen kriterlerden biri de portföy de yer alan teminatların kredi tutarına orandır. Konut fiyatlarında aşağı yönlü büyük hareketler olduğunda menkul kıymetleştiren portföyün içinde yer alan konut teminatları da etkileyecektir. Verilen kredinin tutarı konut bedeline ne kadar yakın olursa bu düşüş de o menkul kıymetin yatırım yapılabilirliğini etkiler. Bu da sistemin temelden zarar görmesine neden olur ve 2008 yılında amerika’da yaşanan mortgage krizinin bir benzerinin yaşanmasına bile sebep olabilir.