Global kriz sonrası inşaat sektörü en büyük darbeyi alan sektörlerin başındaydı. Bunun nedenleri olarak krizle ortaya çıkan finansman ihtiyacını sayabiliriz. Finansman sıkıntısı yüzünden tüketicinin bir anda bıçak gibi kesilen konut talebi nedeniyle krizde oldukça sıkıntılı günler yaşandı. Bu gelişmeler inşaat firmalarının hayatta kalmak için eski alışkanlıkları geride bırakıp yenilerini edinmeye başlamasına sebep oldu. İnşaat firmalarında gördüğümüz yeni alışkanlık yeni proje modeli olarak tanımlanabilir. Bu modele göre bir inşaat şirketinin varlığını sürdürebilmek için öncelikli hedefi proje bitirmek değil, birbiri ardına süratli bir şekilde proje geliştirmek oldu. Bir önceki projenin dairelerinin yarısından çoğunun satılmamış olmasına önem vermeden süratiyle yeni bir arazi bulup, burayı projelendirip maketi tamamladıktan sonra tanıtımını görsel ve yazılı mecralarda ses getirecek şekilde yapıp satışa başlamak, bu projeye talep soğurken bir sonraki ve de tercihen daha büyük, lüks ve cüretkar projeye start vermek şart oldu. Projeyi meydana getiren unsurların uygulanabilir olmamasının bile önemi kalmadı. Şu anda yazılı ve görsel basına bir göz attığımızda karşımıza çıkan konut projelerinin çokluğu bizde inşaat sektörünün ülkemizde bir dönem çok sayıda mağduriyetin yaşanmasına sebep olan “titan” ve benzeri saadet zincirlerinin dönmüş durumda olduğu izlenimini yarattı. Yabancılar bu tür saadet zincirlerine “ponzi scheme” yani “ponzi oyunu” derler. Genelde finansal piyasalarda karşımıza çıkan bir dolandırıcılık modelidir, ancak ülkemizde inşaat projelerinde benzer mantığın kullanılmaya başlandığını görmek bizi oldukça endişelendi. Ponzi oyunun orjinalinde sisteme sürekli yeni katılımda bulunanlardan alınan kaynaklar ile üyelerde mümkün olmayan bir getiri sağlanıldığı izlenimi yaratılır ve yeni üye kazandırmaları teşvik edilir. Aynı süratte yeni kaynak bulamadığımız anda sistem patlar. Sisteme dahil olunan ilk seviyedeki yatırımcılar hariç tüm seviyelerde katılım payları oranı ve süreye bağlı olarak kayıplar artar.
İnşaat şirketlerinin edindiği yeni alışkanlıkların bu dolandırıcılık yöntemi olarak kabul edilen sistemle ürkütücü derecede benzerlik taşıdığını görüyoruz. Söz konusu sistem de hiç bir projenin, katılımcıları tarafından sağlanan kaynakların projenin tamamlanması için yeterli olmayacağı gerçeğini kabulu ile başlıyor. Her yeni projeden toplanan miktar, eski projelerin ağır yoldan ilerlemesine imkan veriyor. Birçok projenin farklı katılımcılardan toplanan kaynaklar projeler arasındaki kıdem sırasında göre aktarılıyor. Her şeyin projelere olan talebin sonsuza kadar devam edeceği gibi naif bir sistem üzerine dayandırılması ile sistemin yumuşak karnı. konut talebinin ekonomik koşullara da bağlı olarak bir anda bıçak gibi kesilebileceğin gerçeğinden kimse bahsetmez. Talep gerilemeye başladığında bunun sonu gayet yüzsüz bir şekilde katılımcılardan kaynak bulabilmeleri için yeni müşteri bulmalarını istemeye kadar gidebilir.