ABD’de başlayıp tüm dünyayı sararak devam eden kriz ortamıyla ilgili ikinci dalganın tüketici kredilerinden kaynaklanması bekleniyordu. Söz konusu beklentinin gerçeğe dönüştüğüyle ilgili haberler gelmeye başladı. İlk dalganın ardından mortgage krizi bankacılık alanı başta olmak üzere hatırı sayılır bir işsizlik yaşanmaya başlandı bile. Geride bıraktığımız günlerde açıklanan Amerika son 14 yılın en yüksek oranı ve ingiltere işsizlik verileri son 16 yılın en yüksek oranı krizde ikinci bir dalganın başlamak üzere olduğunun en büyük göstergesi olarak yorumlanıyor.
Krizde ikinci dalga nedir, nasıl başlar?
Gelişmiş finans ve bankacılık sektörlerine sahip iki ülke olan Amerika ve ingiltere’de artan bir işsizlik var. İşini kaybedenlerin, ekonominin de aynı zamanda duraklamaya girmesi nedeniyle iş bulmaları veya tekrar düzenli bir gelir elde edebilecekleri bir duruma gelmeleri normalden daha uzun bir süre alacak. Bir süre sonra bu ülkede yaşam standartlarını tüketici finansman araçları ile destekleyen tüketicilerin, işsiz kalanların bir kısmının, ellerindeki birikimleri eriyenlerin daha önceden altına girdikleri borçlardan kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmeleri mümkün olmayacak. Bu da, kredi portföy dağılımlarında yüksek oranda tüketici finansman ürünü kredi kartı, tüketici kredileri bulunan finansal kurumları, bu alacaklardan teminat gösterilerek yaratılmış menkul kıymetleri, söz konusu menkul kıymetleri içeren varsa türev ürünler ve bu ürünleri taşıyan fonları ve bu fonlara yatırım yapan şirketleri zincirleme olarak etkileyerek bir önceki krizde yaşanan benzer domino etkisi içeren ikinci bir dalganın gelmesine sebep olabilir. Bu ikinci dalga gerçekten yaşanırsa, piyasaların şu an ulaştığı düşünülen diplerinden daha derinlerde yeni diplere ulaşılabilir.
Dilediğimiz tabiki ikinci dalgayı başlatacak bu şartların hiç gerçekleşmemesi ve yeni ABD başkanı obama’nın 20 ocakta göreve geldikten sonra bu dalgayı önleyecek paketleri açıklayarak ikinci dalga hakkındaki tedirgin bekleyişi sona erdirmesi.
Türkiye’de neler oluyor ?
Referans gazetesinde çıkan bir haber, krizin türk tüketicisini nasıl etkilediğini göstermesi açısından güzel bir kaynak olmuş. Haberin özetinde, özellikle anadolu’da araç kredisi alıp geri ödemede zorlanan tüketicilerin araçlarına haciz koyulması nedeniyle, bankaların araç parklarının yerel oto galerilerden daha fazla araç çeşitliliği içerdiğinden bahsediliyor.
Konuyu destekleyecek detay olarak; VDK Genel müdür kemal ören tarafından yapılan açıklamada VDF’nin hakkında yasal takip işlemi başlattığı araç sayısında 18 ay öncesi ile karşılaştırıldığında sayıda %100’e varan bir artış olduğu” bilgisi paylaşılmış. Bankaların daha agresif tahsilat politikaları izlemeye başladığından, yine önceki yazılarımızda bahsetmiştik. İlgili haberde bu tespitimizi destekleyen, isminin açıklamasını istemeyen bir banka yetkilisi tarafından yapılan açıklamada, yasal takiplerin artışının beklenen durum olduğuna dikkat çekilerek, “sorunlu kredilere yasal takip öncesi 3 ay süre tanıyorduk. Son alınan karar ile bu süreyi iki aya indirdik” açıklaması yer alıyor. Konuyla ilgili çeşitli nüfusun daha az olduğu illerden örnekler verilmiş. Adıyaman’da 400 aracın son üç ayda bankalar tarafından haciz edildiği, banka tarafından aranan araçların trafik policesine bağlanması, 40’ın üzerinde evin yine bankalar tarafından haciz işlemleri başlatılarak satışa çıkarılmış durumda olduğundan bahsediliyor.
Yalova’da olan bitene ise yalova yediemin yetkilisi tarafından yapılan açıklama ışık tutuyor. Ülkü söyren son birkaç ayda haczedilip satışa gelen araçların sayısında çok ciddi bir artış olduğuna dikkat çekmiş. “yüzde 60-70’lere varan bir artış söz konusu” diyen söyren, sadece son 10 günde gelen araç sayısının 60’ı geçtiğini söyledi. Bu artışın sadece kendilerine özgü olmadığını, bölgedeki birçok yedieminde benzer bir yoğunluğun başgösterdiğini dile getiren söyren, “son 10 günde gelen 60 aracın sadece 2’si muayene işlemleri olmadığı için bağlamış. Geri kalanını borçları yüzünden getirildi.” diye konuşmuş. Rakamların ne kadar abartıldığını tahmin etmek olay değil ama haberin ciddi bir basın kuruluşu tarafından yayınlandığını düşünürsek, büyük ihtimalle verilerin doğru olup olmadığının teyidinin yapılmıştır.