Günümüzde dünya piyasalarında devam eden dalgalanmalar nedeniyle bir likidite sorunu yaşanmaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizdeki finansal kurumlar için de ucuz maliyetli kaynak bulma imkanı bir süreliğine ortadan kalkmış görünüyor. Bu durum en basit şekilde kredi faizlerinin artması olarak tanımlanabilir. Şu anda konut kredisi oranlarıyla emlak fiyatları arasında ters bağlantı mevcuttur. Konu hakkında günümüze hala artçı şoklarının hissedildiği dalgalanmalar nedeni ile, Türk bankalarının yurt dışından sağladıkları kaynakların sendikasyon kredisi vb. maliyetleri arttı. Bankalar ve diğer finansal kurumlar, bu maliyet artışlarını doğal olarak finansman ürünlerine faiz oranı artışı olarak yansıttılar. Artan faiz oranları konut almak isteyen tüketicilerin, kriz öncesi kredi faiz oranlarında bir düşüş beklentisi içinde olmalarından dolayı konut alma planlarını ertelemelerine sebep oldu.
Kısa bir süre öncesine kadar devam eden dünya ekonomisinde likidite bolluğunun avantajlarından faydalanan bir çok inşaat firması kredi kullanmak suretiyle büyük ve lüks konut projelerine başlamıştı.
Kredi maliyetinin düşmesi ve gelecekte de düşeceğine dair bir beklenti oluşması nedeniyle tüketicilerin tasarruf planları arasına gayrimenkul alımı da girmeye başladı. Aşağı doğru seyreden konut kredi oranları konut talebindeki artışa, bu da gayirmenkul fiyatlarında süratli bir artışa sebep oldu. Hatta bu artış öyle bir seviyeye ulaştıki, düşük faiz oranları bile gayrimenkul talebinin devamlılığını sağlamaya yetmedi.
Geçtiğimiz yaz sonuna doğru aşırı değerlenen gayrimenkul fiyatları ve ülkemizde diğer ciddi bir yatırım aracı olarak kabul edilen doların aşırı değer kaybetmesi nedeniyle gayrimenkul satışlarında bir duraklama gözlenmeye başlamasının hemen ardından gelen suprime krizi, türk tüketicisinin uzun vadeli borçlanma yoluyla gayrimenkul edinme seçeneğinden bir anda vazgeçmesine veya bu seçeneği bir süre ertelemesine sebep oldu.